Paradise Trilogy’nin ilki “Paradise: Love” Lincoln Center’da

h. nazan ışık

2 May 2013—

“Cennet” deyince herkesin hayal ettiği bir yer, bir şey vardır muhakkak; belki birbirinden çok farklı, ama mutlu olaylara ortam olan bir yer.  Paradise Trilogy Avusturya’lı senarist/yönetmen Ulrich Seidl’in üçlü yapıtı.  Aynı aileden üç ayrı kadının üç ayrı hikayesiyle, üç ayrı tatili, üç ayrı cenneti, üç ayrı beklentiyi izleyen, belki yönetmenin kendi cennetini dile getiren bir üçlü yapıt. Trilojinin ilki “Paradise: Love”da Teresa’nın tatilini, ikincisi “Paradise: Faith” de Teresa’nın kızkardeşinin tatilini, ve üçüncüsü “Paradise: Hope” da da Teresa’nın kızının tatilini izleriz.

PHOTO-paradise-12-20-1     

Film Society of Lincoln Center

Ulrich Seidl’in filmi “Paradise: Love” dan bir sahne

Ulrich Seidl, söylemek istediğini hiç süslemeden, çekimlerine çeşitli kamera hareketi, kısa çekimlerle yapılan kurgu, ışık, gölge gibi unsurlarla fazla makyaj yapmadan bütün çıplaklığı ile getiren bir kaç yönetmenden biri.  Film Society of Lincoln Center’da gösterilen “Paradise; Love” bir luna parkta carpışan arabaları süren Down sendromlu her yaş grubundan insanlarla açılır. Kenarda dikilen bakıçıları Teresa (Margarethe Tiesel) “direksiyonu çevir, devam et” gibi önerilerle onları yönlendirmektedir.

Orta yaşlı, boşanmış ve 13’lerindeki kızıyla yaşayan Teresa tatilini almaya hazırdır. Kızını teyzesine bırakarak Kenya’da deniz kenarında güzel bir tatil yerine gider. Formalı nöbetciler tarafından korunan otel, kapıdaki “Dur” levhası ile ve plajdaki otel müşterileri ile yerli erkekleri birbirinden ayıran halatla hem sınıf farkını belirler hem de (resimde görüldüğü gibi) geçilmez bir sınır yaratır. Teresa oraya alışkın değildir, ama oradaki arkadaşları bu konuda tecrübelidirler. Gezinin amacı oradaki güçlü, adeleli, genç Kenya’lı erkeklerle cinsel tatmin almaktır.  Diğer değişle, kendileri bu amaçla Avrupa’dan Afrika’ya gelen seks turistidirler.

Ilk gün Teresa arkadaşı ile otelin dışına çıkar, ve bir sürü Kenya’lı genç erkek yaklaşır onlara, arkadaşı adeleli, yakışıklı, motosikletli birine yaklaşır, arkasına biner ve gayet sahipli davranışla adamı eller, öper “bu benimki, seninde olur birtane. Haa.. motosikleti ben aldım o’na”  der.  Teresa’nın ilk deneyi pek başarılı olmaz, rahat etmez genç biriyle.  Sonra yumusak konuşan, incik-boncuk satmak için yaklaşan öbürleri gibi rahatsız etmeyen Munga (Peter Kazungu) girer devreye.  Herşey iyi.  Munga’nın anlayışlı, sevecen yaklaşımı Teresa’yı mutlu eder, ama sonra işler değişir,  Munga’nın deyişine göre bütün akrabaları hastadır ve paraya ihtiyaçları vardır. “Paradise: Love” da Teresa’nın cenneti aşktan, sevgiden çok  sevgisiz bir yer olmaya başlar.

Trilogy’nin ikinci bölümü “Paradise: Faith” Teresa’nın kızkardeşi Anna Maria’nın hikayesidir.  Radyoloji teknisyeni olan Anna Maria tatilini bulunduğu yerde katolik  misyoneri olarak geçirmeye karar verir.  Üçüncü bölüm “Paradise: Hope” ise Teresa’nın genç kızının hikayesidir.  Melanie gençler için bir diyet kampındadır ve kampın doktoruna ilgi duyar.

 Üç kadın kendi cenletlerinde mutluluk aramaktadırlar, nedir mutluluk, bulurlar mı?

Yönetmen Ulrich Seidl bu arayışı her anlamda bütün çıplaklığı ile perdeye getirir.

“Paradise: Love” 9 Mayısa kadar Film Society of Lincoln Center’da gösterilmektedir.

Fazla bilgi için link:

http://www.filmlinc.com/films/on-sale/paradise-love

 © h. nazan ışık

© NKENdiKEN.com